40 Yıl 40 İnsan 40 Öykü

Hayatlarının baharında bir dilim ekmek, bir çift öküz, birkaç dönüm tarla için Sirkeci Garı’ndan yola çıkanların (ve şu anda hayatta olanların) gözlerinde bir bilinmeze gitmenin korkusu; dil, yol bilmemenin şaşkınlığından eser yok artık...

Çoluk çocuk sahibi, torun torba sahibi oldular. Gurbet, yad eller, el kapısı, ikinci vatan, acı vatan adını verdikleri ülkelere demir attılar, kök saldılar. Kendi tabirleri ile ilk gelenler, “Unu eledi, eleği duvara astı.”

“Kırk yıl önce yumurtayı anlatabilmek için markette tavuk gibi gıdaklardık!” anekdotları bir yanda, öte yanda bugün onlarca ton tavuk kesimi yapılan tavukçuluk firması sahibi insanlarımız, çeşitli uluslara mensup yüzlerce, binlerce insana da iş vermekteler...

Köylerinde toprak zeminden oturup kamış hasırı lüks sayanlar; bugün lüks mağazaları, villaları donatan koltuk, mobilya sektöründe Avrupa’da söz sahibi... “Tahta valizler, çuvallar içinde yarma, bulgur, sucuk, peynir, kuru fasulye getirirdik.” derken, bugün ayda onlarca TIR’ın girip çıktığı, gıda toptancılığında söz sahibi olmak başarıdan da öte bir şey değil de nedir? 

Türkiye’nin Sesi Radyosu, birkaç 45’lik plakla birlikte Türkiye hasreti dindirmeye çalışıldığı, Türkiye’den gelen kese kağıtları özenle açılıp “Gazete” niyetine okunduğu günlerden, bugün kendi radyolarını, televizyonlarını kuran, gazetelerini, dergilerini çıkaran Hollanda’daki vatandaşlarımıza Türkiye çıkışlı onlarca yayın çanak antenler sayesinde uzakları yakın etmekte.

“Beş on kişinin küçücük bir pansiyon odasına doluşup yattığı günlerden bu günlere geldik.” derken villadan da öte malikanesini gözü bile görmeyen vatandaşımızın özlemi sadece gençlik yıllarına duyduğu özlemden başka bir şey değil elbette... Pansiyon bulaşıkçılığından oteller zinciri sahibi olacak kadar azimli insanlarımızın olması az şey mi? 

Bu kadar başarı kırk yıla nasıl sığdırıldı? Bu gücü nerden alıyordu insanımız? Neydi onların bu kadar başarılı olmasının sırrı?

“.....

bir çift öküz, bir kaç dönüm tarla

tek düşünce kafalarda

bir gayret ki sorma...

demir gibiydiler, çalıştıkça parladılar

Hitlerin dullarına

aç kurt gibi saldırdılar....

......

45’lik plaklarda hasret hasret

susmak bilmezken Yüksel Özkasap,

Hasan(lar) da değişmişti çoktan 

bir yıl önce köyde yapılan hesap

.....”

Bugün resmi rakamlara göre 350.000’in üzerinde Türk vatandaşının yaşadığı Hollanda’da işveren konumundaki vatandaşlarımızın sayısı sekiz bin civarında. Çocuk yaşta Hollanda’ya gelmiş ya da burada doğmuş doktorlarımız, avukatlarımız, mühendislerimiz, hemşirelerimiz, polislerimiz, millet vekillerimiz var. Yönetim kadrolarının içinde her düzeyde, makamda bir vatandaşımıza rastlamak mümkün...

Her şeye rağmen, insanlarımızın Türkiye ile bağlarını hiç mi hiç koparmadılar. “Sılayı mesken tutmuşlar ama ne sılayı, ne de sıladakiler unutulmuşlar.” Türkiye’de yaşanan sevinçler, acılar, siyasi düşünceler, kısacası, Türkiye’de ne varsa hepsi bir şekilde buralara taşındı... Filmler çevrildi, türküler yakıldı, şiirler yazıldı; yaşanan acıları, hasreti gurbeti, umudu, umutsuzluğu anlatabilmek için... 

Avrupa’da kırk yılda küçük bir Anadolu oluştu. Avrupa’daki ANADOLU. Bayram namazı kılmak için, spor salonu kiralanan günlerden, Hollanda’nın simgesi durumuna gelen kubbeli, minareli camilere kavuştular.

“Acılar paylaşıldıkça azalır, sevinçler paylaşıldıkça çoğalır.” sözünden hareketle biz bu yazı dizimizde, sevinçlerimizi ve başarılarımızı paylaşmayı ilke edindik. Çünkü, hiç yaşanmaması gereken acıları, tekrar hatırlatıp yaraların üstündeki kabuğu kaldırmanın, küllenmiş acıları tekrar hatırlatmanın kimseye bir yararı olmayacak. Zaman zaman horlandılar, ikinci sınıf insan olarak görüldüler. Yılmadılar, inatla, azimle çalıştılar çabaladılar, seçme seçilme hakkına kavuştular. Hollanda’daki diğer yabancılarla karşılaştırdığımızda vatandaşlarımızın çok daha başarılı olduğunu görmek göğsümüzü kabartıyor.

Yuvaları yıkılmış, ailesi parçalanmış insanlarımız, kötü yola düşmüş, uyuşturucu batağında kıvranan gençlerimiz, kaybolmuş insanlarımız da yok değil. Kendilerine “Kader Kurbanı” diyen insanlarımız ise madalyonun öteki yüzünü oluşturuyor ve gerçekten kanayan bir yara! Kader Kurbanların ibret dolu hikayeleri, başlı başına bir konu fakat bu yazı dizimizde bu hikayelere yer vererek içinizi karartmayacağız... Belki bir dahaki sefere. 

Hollanda’daki Türklerin dününü, bugününü okurken; Almanya’da Belçika’da, Fransa’da ve diğer ülkelerde yaşayan Türklerden hiç de farklı olmadığını göreceksiniz. Haklarında çok şey yazıldı, söylendi. “Hangi ülkede yaşarlarsa yaşasınlar genel olarak “ALAMANCI” denildi onlara, döviz makinesi olarak görüldüler. Onlar başarılarıyla kendi destanlarını sessizce kendileri yazdılar! Fakat onların destanı bir bütün olarak henüz yazılmadı. On beş yıldır üzerinde çalıştığım manzum “Gurbetçi Destanı”ndan bölümler bulacağınız bu portrelerde, bu birbirinden değerli, güzel insanların gurbetteki yaşamlarından alınan kesitleri severek okuyacağınıza inanıyorum.

Gurbetçinin hâlini de sanırım en iyi yine gurbetçiler bilecek.

Gurbetin yolu açık ola.

Sağlık ve esenlikle.

Yavuz NUFEL



Düşüncelerinizi paylaşmak ister misiniz?